Bal Hakkında Güzel Bilgiler

Öncelikle balın aslında ne olduğuna bakalım diyorum...
Arıların çeşitli çiçek ya da salgılardan topladıkları nektarı birtakım fiziksel ve kimyasal değişikliklere uğratarak peteklere depoladıkları tatlı, koyu kıvamlı sıvıya bal diyoruz.
Bu muhteşem besin maddesini yapmakta pay sahibi olan bitkiler ve arılar arasındaki ilişki doğanın ne kadar mucizevi bir yapı olduğunu bir kez daha kanıtlar nitelikte.
Hepimizin bildiği üzere, bitkiler üreyebilmek için çiçek açarlar. Diğer bazı canlıların tohumlarını alıp başka yerlere götürmesini sağlamak için güzel kokulu ve görünümlü çiçeklere ihtiyaçları vardır. İşte arılar da bu küçük canlılardan biridir.
Arılar, yaşayabilmek için enerjiye, yavrulamak için polene ihtiyaç duyarlar. Enerji ihtiyaçları için çiçeklerden nektar toplayıp bala çevirirler ve depolamak için peteklere koyarlar. Yani, kovandaki bal arıların yaşamaları için gereklidir ve bitmemesi gerekir.
Prof. Dr. Osman Kaftanoğlu'uun “Ballı Yazılar” kitabındaki makalesinden yararlanıp, bizim için basit, tatlı bir gıda olan balın aslında ne kadar karmaşık süreçlerden geçerek soframıza geldiğini ve ne kadar değerli olduğunu anlatmaya çalıştım.



Kaynağına göre bal çeşitleri

Tatlı, çok tatlı bir kitaptan, “Ballı Yazılar”dan yararlanarak baldan söz etmeye devam ediyoruz.
Balı pek çok bakımdan çeşitlendirebiliriz.
Biz şimdi kaynağına göre, yani arıların nektarı nereden topladığına bakarak bal çeşitlerini özetlemeye çalışalım.
Kaynağına göre bal iki çeşittir: Çiçek balı ve salgı balı...
Arılar balı yapmakta kullandıkları nektarı, bitkilerin çiçeklerinden elde ederlerse ortaya çıkan bala “çiçek balı” denir. Ancak bazen nektar çiçeklerden değil, yaprak saplarından veya gövdelerinden çıkan salgılardan da elde edilebilir.
Arılar bazen de çam, ladin, meşe ve kayın gibi ağaçların üzerinde yaşayan böceklerin tatlı salgılarını toplayarak bal yaparlar.
İşte ülkemizde çok yaygın olarak tüketilen çam balı da “salgı balı”dır.
Üstelik çam balı ülkemize ve Yunanistan'a özgü bir baldır.
Yukarıda bal çeşitlerine kısaca değinmeye çalıştık. Kaynağımız ise yine aynı kitapta bulunan Doç. Dr. Nuray Şahinler imzalı yazıydı.



Alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder